mesala yani # 1
burada bile kendime yalanlar söylüyorum. insan, kendisinin dahi kayda değer bulmadığı bir alanda bile neden kendini aldatma gayretine düşer? yüzleşmektense, acınası şeylerle vakit öldürmeye devam ediyorum.
otuz iki bahar geçti üstümden. nasıl oldu da sağ çıkabildim? insan ne yaşadığını bilemeyebiliyormuş demek ki, ne kadar yaşadığını anlamamak gayet de mümkünmüş. 26 yaşıma dair hatırladığım bir şeyler var mı? 24 ya da ne bileyim 28'e dair bir şeyler var mı? yok diyemem. ama hangisi 26, hangisi 24, hangisi 28, hiçbir fikrim yok. hepsi birbirine karışmış. belki de tek bir yılın solgun yaprakları hepsi.
geçmişimle olan kavgam hâlâ devam ediyor. kazanamayacağımı bildiğim halde bunu niye sürdürüyorum? kızarmış bir sinek ısırığını kaşımak gibi. hem canımı yakıyor hem de tatmin ediyor. sonucu ise daha fazla kaşınan ve kanayan bir yara. o halde bunu niye yapmaya devam ediyorum?
otuz iki yaşındayım ama öyle hissetmiyorum. belki de bu yüzdendir bazen sonsuza dek var olacakmışım gibi geliyor. gerçi beni tanıyan herhangi biri, yarının şafağını görmemin bile bir çeşit mucize olduğunu bilir.
mutluluk benim için hep bir şeylerin ardındaydı. o sınavı atlatırsam mutlu olacaktım. şimdilerde hiç kıymeti olmayan o belgeyi alırsam mutlu olacaktım. bir işim olursa mutlu olacaktım. hepsi bir şekilde oldu; mutlu olamadım.
şu an yaşadığım hayatın, geçmişteki hayallerimle kesişen hiçbir noktası yok. "otuzlarıma geldiğimde maldivler'de zenci cüce bir travestinin götünden kokain çekiyor olurum herhalde" gibi bir hayalin gerçekleşmemesinden bahsetmiyorum. hayal kurarken bile oldukça makul bir insandım. elbette şu an benim şartlarımda yaşamak isteyen pek çok kişi vardır. bunun gerçekten hayalini kuran biri olduğunu ise hiç sanmıyorum. arzulanır belki; hayali kurulmaz.
her şeyiyle benliğimle bu kadar çelişen bir hayatı yaşamaktaki ısrarım neden peki? sanki bir başkasının hayatını yaşıyorum.
son zamanlarda beni rahatsız eden bir şey var. neden başkalarının davranışları, söyledikleri hakkında bu kadar enerji ve mesai harcar oldum? ahlaki bir yerden ya da sosyal ilişkiler bağlamında değil, merakım bu davranışların mekaniği üzerine. oysa psikolojiyi gerçek bir bilim olarak bile görmüyorum. vaktimi, enerjimi, paramı harcadığım diğer bütün kötü alışkanlıklarımı düşününce oldukça zararsız bir uğraş.
problemlerim üzerine çok zaman harcıyorum. ama bu, onları çözmeme pek yardımcı olmuyor. daha çok, bu problemleri ve bende doğurdukları acıyı takıntı hâline getirerek sonsuza dek sürmelerine sebep oluyor gibi. bir yandan da problemlerimin gerçekliğini sorguluyorum. ayakkabındaki seni rahatsız eden taştan kurtulmak için harekete geçersin. acaba bu taş beni harekete geçirecek kadar rahatsız etmiyor mu? yoksa taş çoktan ayağımı yarıp çok daha derinlere mi yol aldı?
hayatımdan memnun değilim. bu aşikâr. aynı şeyleri yapıp farklı sonuç beklemek? mümkün değil. tarih boyunca kimse başaramadı zaten. şu an için gözümü korkutan ama günün sonunda bana harika hissettirecek bir şey var da ben cesaret mi edemiyorum? bunun olmadığına da bir o kadar eminim. hem yaşaması hem de anlatması sıkıcı bir haldeyim. sanki yüzde yedi şarjı kalmış, çekmeyen telefonumla; wifi teknolojisinden bihaber, çalışmayan eski televizyonun yanına yığılmış kötü dergilerin olduğu bir bekleme odasında oturup birinin gelmesini ya da bir şey olmasını sonsuza dek bekliyorum.
bu izolasyon halinden iyice sıkıldım. daha ne kadar baş edebilirim, hiç bilmiyorum. biriyle gerçekten anlamlı bir şeyler paylaşmayalı, hakiki bir sıcaklık hissetmeyeli öyle uzun zaman geçti ki… bu durumu sonlandıracak bir fırsat doğsa ne yapacağımı artık bilmiyorum. tabii bütün bunları sonlandıracak başka bir ihtimal de yarın sabahı görememek... o kadar cesur olmadığım aşikar.
bütün bunlardan önce, hayatım bu noktaya ulaşmadan önce, ne yapmaktan nasıl vakit geçirmekten hoşlandığımı hatırlamaya çalışıyorum bir süredir; bütün uğraşlarım nafile. hiçbir şekilde hatırlamayı başaramıyorum.